Haftanın Kitapları: 26.11.2012

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

haz. Kadir Aydemir

Tuhaf Alışkanlıklar Kitabı:

Beni Hiç Tanımıyorsun!

Yitik Ülke Yayınları, 2012, 263 s.

Atlar ile takıntıyı bir araya getirmek istediğimizde, aklımıza gelecek ilk şey muhtemelen at yarışları olacaktır; o tuhaf düşkünlük... Takıntı ile yoldaki ya da kaldırımlardaki kareleri bir araya getirdiğimizde de, büyük bir ihtimalle çizgilere basmadan yürüme gayretini örnek gösterebiliriz. Ahmet Akdeniz’in tuhaf alışkanlığı ise, pek de öyle akla hemen gelebilecek cinsten değil; hatta hiç değil: “Lise çağlarında tanışmıştım satrançla. Bu geç gelen tanışıklığın tutkuya dönüşmesi çok geç olmadı. Öyle ki; ders aralarında top peşinden koşturmayı bırakıp satranç oynamaya başlamıştım. Önce sınıf arkadaşları derken hocalara kadar herkesi mat etmeyi başarıyordum. Hocalarım farklı bir oyun tekniğimin olduğunu söylüyorlardı. Haksız sayılmazlardı çünkü tüm oyunumu atların üstüne kuruyordum. Herkes vezir, kale, fil gibi taşlarımı yemenin hazzını yaşarken, ben onları ‘L’ biçiminde ilerleyen atlarımla mat ediyordum. Okulda bu oyun taktiğime ‘atın intikamı’ diyorlardı. (...) Bir süre sonra atlardan öte, satrançta atların ilerleyişlerini sevdiğimi fark ettim. Filmlerde atlar düz koşunca kızıyordum, eğer satrançta olduğu gibi L şeklinde ilerleselerdi onları hiçbir okçu vuramazdı. Bu öylesine bir takıntı haline geldi ki sokakta L şeklinde yürümeye başlamıştım. Yerdeki kareleri sayıyordum. Bir, iki, üç adım ve sağ adım, Bir, iki, üç adım ve sol adım.” Ahmet Akdeniz’in burada bir kısmını alıntıladığımız tuhaf alışkanlığı, Tuhaf Alışkanlıklar Kitabı’ndakilerden yalnızca ilki.

Bu kitaba, gariplikleriyle tam 126 kişi katkıda bulunmuş. Farklı meslek gruplarından pek çok ismi de bir araya getiriyor Tuhaf Alışkanlıklar Kitabı; sanatçı, yazar, şair, gazeteci, komedyen, karikatürist, avukat ve doktorun yanı sıra öğrenciler, ev hanımları, anneler-babalar, oyuncular, mühendisler, işsizler, yapayalnız insanlar ve âşıklar da var. Üstelik kitabın son sayfalarında dünyaca ünlü bazı isimlerin de ne gibi takıntılara sahip olduğunu öğrenmek mümkün. Kısacası; böylesi kolektif çalışmalarına alıştığımız Yitik Ülke Yayınları, yine ilginç, ilgi çekici bir kitap projesine imza atmış durumda.

Eduardo Galeano

Ve Günler Yürümeye Başladı

çev. Süleyman Doğru

Sel Yayıncılık, 2012, 415 s.

Son zamanlarda farklı yayınevlerinden –daha çok çocuklara yönelik olarak– “Her güne bir masal” kitaplarının yayımlandığı eminim birçok kişinin dikkatini çekmiştir. Eduardo Galeano, –yetişkinlere yönelik– kaleme aldığı Ve Günler Yürümeye Başladı isimli çalışmasında ise, her güne bir “gerçeği” ayırmış. Bir takvim formatında yazılan Ve Günler Yürümeye Başladı, 1 Ocak’tan 31 Aralık’a kadar her gün için yakın tarihte ya da eski çağlarda o gün yaşanan özel bir hikâye anlatıyor.

İçinde bulunduğumuz günün anlam ve önemi ise, Galeano’ya göre şöyle: "Kasım 26 – Karl Marx Tembellik Hakkı'nı okuduktan sonra şöyle dedi: 'Eğer Marksizm buysa, ben Marksist değilim.' Yazar Paul Lafargue komünistten ziyade anarşiste benziyor ve tropikal deliliğe yönelik şüpheli bir eğilim sergiliyordu. Çok açık renk tenli olmayan bu Kübalı zaten damat olarak da onun hoşuna gitmiyordu. Paul, kızı Laura'ya karşı tehlkeli yakınlaşmalar sergileyince: 'Aşırı samimiyete burada yer yok,' diye ona yazılı uyarıda bulundu ve tumturaklı bir biçimde ekledi: 'Laubali davranışınızın karşısına aklımı koymak benim görevim.' Akıl bir işe yaramadı. Laura Marx ve Paul Lafargue kırk yıldan uzun bir süre boyunca yaşamı paylaştılar. Ve 1911 yılında bugünün gecesinde, yaşam artık yaşam olmaktan çıkınca, her zamanki yataklarında birbirlerine sarılıp son yolculuklarına çıktılar."

Ulus Baker

Dolaylı Eylem

der. Ege Berensel

Birikim Yayınları, 2012, 488 s.

Dolaylı Eylem, Ege Berensel’in derlediği yeni bir Ulus Baker kitabı. (Diğerleri; 2009 tarihli Yüzeybilim – Fragmanlar ve 2011 tarihli Beyin Ekran.) Ulus Baker’in yazıları “eylem Felsefesi [Akışlar]”, “Arıza Felsefesi [Kazalar]” ve “Olay Felsefesi [Olaylar]” başlıklı üç bölüm altında bir araya getirilmiş. Özellikle kısaca tanıtmanın pek kolay olmadığı bir kitap Dolaylı Eylem; dolayısıyla, belki de en doğrusu Beyin Ekran kitabından şu cümleleri aktarmak olacaktır: “Uzakdoğu uygarlığında ‘şiddet’ fikri çok farklıdır; ‘doğrudan eylem‘ dışlanır ‘dolaylı eylem’ övülür. En iyi tahsildar Çin’de en iyi vergi toplayan değil, vergi toplarken en az can yakandır; en iyi komutan en iyi savaşan değil, döneminde pek mesele çıkmayacak kadar talihli olandır... Bu Batı’nın erdem sorunsalıyla karşıt bir durum: Aristo’da erdem kendi alanında başarıyla ölçülürdü ama başarı tanımlanmış bulunan işini iyi yapmaktı... Doğrudan eylem; Batı uygarlıklarında kuru tarım, topyekûn hasat; dolaylı eylem, Çin tarımı, entansif; musonları bekler, tek tek bütün pirinç saplarıyla ve taneleriyle uğraşır... Batı tıbbı; kesme, dikme ve delme; Çin tıbbı, uzaktan, yakma ve akupunktur... Batı’da kürek, Uzakdoğu’da yelken... Batı’da sürü-kitle çobanlığı, Uzakdoğu’da çobanlık yok –daha doğrusu manda çobanı çocuklar– genellikle sürünün kaplan tarafından kapılmalarını engeller...”